5 Aralık 2011 Pazartesi

Gizli Bir Cennet: Yedigöller

Öteden beri Yedigöller'in harika manzara fotoğraflarını dergilerde, kitaplarda ve internette görüp hayranlıkla bakakalmışımdır. Özellikle sonbahar aylarında ağaçların kırmızıya çalan sarı renklerinin göl yüzeyindeki yansımalarının oluşturduğu hoş ve romantik manzaralar insanı büyüler. Dillere destan güzellikteki Yedigöller'i ziyaret edip fotoğraflamaya karar verdim.

Bolu'nun Gerede İlçesini geçip Zonguldak yönüne devam eden ana yoldan sola, Yedigöller yoluna saptık. Yaklaşık 50 kilometrelik bu yol çok bakımsız ve virajlıydı. Öğrendiğime göre turistik yoğunluk sonucu Yedigöller'in doğal ortamının bozulmasını engellemek için bu yol özellikle iyileştirilmiyormuş. Yine bu bölgedeki Abant Gölü'nün doğal yapısının turistik hareketlilik ve bunun sonucunda gelen yapılaşma sonucu bozulmaya başladığını okumuştum. O yüzden Yedigöller'in yolunu işaret eden yol levhasının bile kırık dökük halde yerlerde olması, bu bölgenin gözlerden uzak ve bakir kalmasının istendiğini gösteriyor. Belki bir gün rant uğruna doğa yağmacılığından kurtulur ve sahip olduğumuz güzellikleri ve değerleri gözlerden saklamadan korumayı öğreniriz.


Artık anayoldan uzaklaştık ve tek bir aracın geçebileceği dar yolda dağların arasında yavaş yavaş ilerliyoruz. Yol çevresindeki ağaçlarda sonbaharın sarı tonlarında farklı renkleri hakim. Köylerden geçiyoruz, yolumuz bazen bir dere kenarına iniyor, bazen dağlara doğru tırmanıyor. Ankara'nın o gri puslu görüntüsü, gece gündüz hiç susmayan gürültüsü, binaları ve kirli havası gerilerde kaldı artık... Yağlıboya tabloları andıran manzaraların içinde yol alıyoruz.



Nihayet sarp dağların arasına gizlenmiş gibi duran Yedigöller'e ulaşıyoruz. Koyu gölgeli ormanda sararmaya yüz tutmuş kayın ağaçlarının arasından zümrüt yeşili renkli irili ufaklı göller görünüyor. Ağaçlardan dökülen yapraklar kızıl bir halı gibi ormanın zeminini kaplamış. Ortamdaki sessizliği bozan tek şey yakınlardaki şelalenin belli belirsiz şırıltısı ile kuş cıvıltıları. Geldiğimiz bu yer gizli bir cennet olmalı.



İrili ufaklı bu göllerin önce en büyüğünün çevresini dolaşmaya başlıyorum. Bu göller, yamaçlardan kayan toprak kitlelerinin vadilerin önünü kapatması sonucu arkada suların birikmesi sonucu oluşmuş. Kıyıdaki ağaçların göle doğru eğilerek uzanan dalları, bu toprak kitlelerinin kaymaya devam ettiğinin göstergesi. Hava kapalı ama yağmur yağmıyor, fotoğraf için ortam çok uygun. Göl çevresindeki ağaçların sararan renkleri ve suya uzanan dalları göz alıcı yansımalar oluşturuyor. Öylesine harikulade bir yerdeyim ki fotoğraf makinemi nereye doğrultacağımı şaşırıyor, bu muhteşem güzelliğin tüm detaylarını yakalayamama endişesiyle hızlı hareket etmeye çalışıyorum.



Yedigöller'e ulaşan yolun bozuk ve bakımsız olmasına rağmen buraya azımsanmayacak sayıda ziyaretçinin gelmiş olduğu dikkatimi çekiyor. Demek ki güzel olan şey, dağların arasında bile saklı olsa yine de bir şekilde bulunup tadına varılıyor.



Öğle yemeği molasından sonra ormanın içlerindeki Dilek Çeşmesi ile Şelale bölgesine doğru yürüyorum. Ağaçlar gökyüzünü tamamen kaplamış, ormana hakim loş ışık altındaki patikadan şelaleye ulaşıyorum. Burada da fotoğraflamak istediğim o kadar çok görüntü var ki...



Her köşesinde ayrı bir güzel kare yakaladığım Yedigöller'de dolaşmaya dalmışken zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bir anda akşam oluverdi. Karanlığın yavaş yavaş çökmeye başladığı bu rüyadan uyanma vakti geldi artık.



Nietzche, "Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki" demiş. Geri dönüş yolunda doğanın ruhlarımızı nasıl dinginleştirdiğini, onun huzurundan uzaklaştıkça hayatlarımızın nasıl da tekdüze ve anlamsız bir hal aldığını düşünüyorum. İnsanın, doğanın bir parçası olduğunu unutarak onu kendi yarattığı modern (!) yaşam şartları için kullanabileceği sonsuz bir kaynak olarak görmesi ve bunun sonucunda hiç bitmeyen hırsıyla doğayı tüketmesi, mutsuzluğunun ve hiç sonu gelmeyen tatminsizliğinin de kaynağı bence.



Artık eve dönüş yolundayız. Ankara'nın ışıkları gecenin karanlığı içinde uzaktan görünmeye başladı. Arada sırada şehrin sıkıcı rutininden kaçıp ruhlarımızı dinlendirebileceğimiz gizli bir cennetin hemen yanı başımızda olduğunu hatırlayarak şehrimizdeki hayatlarımıza geri dönüyoruz.

Son söz Hz. Mevlana'dan gelsin, "Çimenlerin arasına uzandığınızda dünyanın doğru-yanlış fikirlerinize ihtiyacı olmadığını göreceksiniz".

Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder